Herkes mutlaka ağlamıştır, hem de gizlice. Sizin ağlama sebebinizi bilemem. Ama bayram öncesi gizilice ağlayan birkaç babadan bahsetmek istiyorum. Ali beyin dört çocuğu vardı. Arefe günü olmuş, hala çocuklarına ufak bir bayramlık bile alamamıştı. Yüreği daralmış, gözleri dolmuştu. Ancak şöyle doya doya ağlayınca açılabilirdi, o da öyle yaptı. Bayram namazı çıkışında, evin yakınındaki tarlaya gitti, gönlünce ağladı, ağladı.. İçini boşalttığını hissedince, sessiz bir şekilde evine döndü. Dönmesine döndü de, bayramı nasıl geçirdiğini bilemiyoruz.
Şimdi de çocuklarının önünde ağlamak zorunda kalan bir babayı anlatacağım. İsmail Efendi ücretli olarak bir köyde imamlık yapıyordu. Köylü ile yapılan sözleşmeye göre ücreti yıllık olarak ödenecekti. O yıl ödeme tarihi, bayramdan bir hafta sonraya denk gelmişti. Köy ihtiyar heyetine müracaat etmiş ama ücretinin bir bölümünü dahi alamamıştı. Bir komşuya gidip borç para istedi fakat o da olumsuz sonuçlandı.
Arefe günü olmuş ama o baba evine bayram şekeri bile alamamıştı. İlk defa böyle bir bayram yaşayacaktı. Akşam yemeği için sofraya oturulmuşsa da, babanın gözleri buğulanıyor, boğazı düğümleniyordu. Ne kadar sabretmeye çalıştıysa da, gözlerine hâkim olamadı, tam gözyaşları damlıyordu ki, hemen kuru soğan yemeye başladı. Çocukları, “Baba niye ağlıyorsun” diye sorduklarında, “soğan gözlerimi yaktı da ondan” diyordu. Hâlbuki o baba kuru ekmek ve soğan yemeye alışıktı. Fakat evine bayram şekeri getirmeden ve çocuklarına küçük de olsa hediye almadan bayram yapmaya alışık değildi. Doyasıya ağlayamadığı için, bayramın nasıl bir ızdırap içinde geçtiğini bir Allah bilir, bir de kendisi.
Son olarak da bizzat şahit olduğum bir hatırayı anlatmak istiyorum. Müftü olarak görev yaptığım bir ilçede, bayrama üç gün kala bir miktar zekât ve fitre parası getirildi ve benim bir fakire ulaştırmam istendi. Yakınımdaki arkadaşlara sordum. Nihayet şehrin kenar mahallesinde yaşayan, Ferhat isimli bir fakiri tarif ettiler. Arefe günü evi bilen biriyle birlikte gittik. Kapıyı defalarca tıklamamıza rağmen kapı açılmıyordu.
Bize refakat eden arkadaşın son kez “Ferhat efendi!” diye seslenmesi üzerine kapı açıldı. Kendimizi tanıtıp içeri girdik. Elimizdeki zarfı münasip bir lisanla kendisine takdim ettik. Adam gözyaşları içinde şunları söyledi. “Ben fakir bir insanım, ama bu bayram kadar çaresiz kaldığım olmamıştır. Eve bayram şekeri dahi alamamıştım. Bu bayram akşamından itibaren kapıyı kilitleyecek ve hiç dışarı çıkmayacaktık. Böylece mahalleli bizim köye gittiğimizi zannedecek kimse de bize uğramayacaktı. Biz de bu şekilde kimseye mahcup olmayacaktık. İşte kafamda bunları planlarken, siz geldiniz ve bu parayı getirdiniz. Allah sizden razı olsun, bu sayede şimdi bayram yapabileceğiz.”
Bayramı ağlayarak karşılayan üç baba örneği anlatmaya çalıştım. Bu örnekler belki yıllar öncesine ait anılar olabilir. Ama günümüzde de bu duyguları yaşayan pek çok anne, baba, kardeş ve arkadaşların olabileceğini unutmayalım.
Evet, bayramlarda, kandillerde ve özel günlerde yakınlardaki fakir, yetim ve muhtaçlarla ilgilenelim. Yardım elimizi onlara da uzatarak, yüzlerinin gülmesini ve bayramlarının sevinçli geçmesini sağlamaya çalışalım. Zira bayram paylaşmaktır, paylaşmak güzeldir. Allah’da güzeldir, güzel işleri sever ve kabul eder.
Turgut AÇARİ
İl Müftüsü
Bu yazı 356 defa okunmuştur.