Bugun...


Adem GÜRSAL

facebook-paylas
Filistin’in Sınırları: Tanıma Yeterli mi, Gerçek Güvence Nerede?
Tarih: 05-10-2025 17:30:00 Güncelleme: 05-10-2025 17:30:00


Filistin’i devlet olarak tanımak doğru ve değerli bir adımdır. Ancak esas soru şu: Hangi sınırlar esas alınacak?

 

1947 BM planının çizdiği sınırlar mı, 1967 öncesi durum mu, yoksa fiili durumu yansıtan — bugünkü, yani 2025’teki — sınırlar mı kabul edilecek? Bir devleti tanımanın gerçek anlamı, sınırların, güvenliğin ve egemenliğin somut olarak garanti edilmesidir. Sadece sembolik tanımalar, sahada bir karşılığı yoksa Filistin halkına gerçek bir çözüm sunmaz.

 

Daha da kritik olan husus şu: İsrail, var kabul edilen sınırları resmen tanıyacak ve işgal ettiği topraklardan geri çekilecek mi? Bu, tanımanın ötesinde hayati bir meseledir. Eğer geri çekilme, sınırların tescili ve bu sınırların korunması konusunda bağlayıcı mekanizmalar kurulmazsa, verilen haklar kağıt üzerinde kalır; Filistin halkı ise fiilen korunamaz.

Geçmişte bu sınırlar için çeşitli görüşmeler, teklifler ve planlar oldu; fakat uygulama aşamasındaki irade, denetim ve yaptırım mekanizmalarının zayıflığı yüzünden kalıcı sonuçlar elde edilemedi. Tarihsel tecrübe gösteriyor ki, uluslararası belgeler ve vaatler, onları uygulayacak güçlü garantiler olmadıkça uzun ömürlü olmuyor.

 

Güven meselesi ise en can alıcı nokta. Ben şahsen İsrail’e güvenmiyorum. Eğer Hamas silah bırakırsa — ya da diğer direniş unsurları tasfiye edilirse — Filistin davasına sahip çıkan son direniş unsurlarının da ortadan kalkması tehlikesi var. Böyle bir durumda, masada kazanılan hakların fiilen korunup korunmayacağı büyük soru işareti olur. Bir devletin, iki-üç yıl sonra yeniden saldırmayacağının garantisini kim verecek? Bu sadece kağıt üstünde bir taahhütle sağlanamaz.

ABD’nin ve diğer büyük güçlerin pozisyonu da belirleyici. Güç dengeleri ve destek mekanizmaları değişmedikçe; hukuka uyulmadığı, taahhütlerin fiilen denetlenmediği bir ortamda güvence sağlamak zor. Bu yüzden uluslararası tanıma ile birlikte bağımsız, etkili ve denetlenebilir güvenlik garantileri şarttır. Bu garantiler; BM gözetimi, uluslararası barış gücü ya da bölgesel mekanizmalarla desteklenmeli ve geri çekilme-sınırlar konusunda net, uygulanabilir maddeler içermelidir.

 

Bölgesel aktörlerin rolü de önemlidir. İslam dünyası ve bölgedeki devletlerin, diplomatik, ekonomik ve siyasi araçları kullanarak Filistin’in haklarının korunması için ortak ve koordineli adımlar atması gerekiyor. Ancak bu adımların da hukuka, uluslararası normlara ve sürdürülebilirliğe dayanması şarttır; sadece retorik veya duygusal destek kısa vadede etkili olsa da uzun vadede çözüm getirmez.

 

“Vadedilmiş topraklar” gibi ideolojik ve tarihsel iddialar ise çözümü karmaşıklaştırıyor. Bazı çevrelerin “tüm iddialardan vazgeçildi” diye umut etmesi gerçekçi değil; ideolojik hedefler ve tarihsel anlatılar kolayca değişmiyor. Bu nedenle çözümün merkezine somut sınırlar, geri çekilme planı, tazminat ve güvenlik garantileri konulmalı; ayrıca uygulama mekanizmaları açıkça tanımlanmalıdır.

 

Gazze’nin kaderi, bu süreçlerin nasıl kurgulanacağına bağlı olarak şekillenecek. Eğer süreç zaman kazanmak için kullanılıp daha sonra statükonun sürdürülmesine hizmet ederse, Gazze ve Filistin halkı yeniden büyük bedeller ödemek zorunda kalacaktır. Buna karşılık, uluslararası toplumun ve bölgesel aktörlerin gerçek, denetlenebilir ve uygulanabilir taahhütleri varsa; Gazze için, Kudüs’ün kutsiyetinin korunması için ve Filistin’in tam egemenliği için somut kazanımlar elde edilebilir.

Benim kişisel kanaatim net: Sadece tanıma yetmez. Sınırlar, güvenlik, denetim ve yaptırım mekanizmaları olmadan bu tanım sürdürülebilir olmaz. Filistin’in gerçek bağımsızlığı ve halkın güvenliği sağlanmadan verilen sözlerin bir kıymeti yoktur. Hazırlıklı olmak, somut planlar ve korkuya dayalı caydırıcılık mekanizmalarını dikkate almak gerekiyor; aksi halde “zaman kazanma” taktiğiyle ileride yeni saldırılarla karşılaşma riski yüksek.

 

Son söz: Umutla gelişmeleri izleyeceğiz — ama umut, temkin ve hazırlıkla desteklenmelidir. Allah, Filistin’i, Gazze’yi ve Mescid-i Aksa’yı özgürlüğe kavuştursun. Bu, Filistinlilerin ve tüm vicdan sahibi insanların son sınavıdır; adaletin ve hakikatin gerçekleşmesi için çalışmaya devam etmeliyiz.

Vesselam.



Bu yazı 550 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YUKARI